4 Mart 2014 Salı

Futbol Ve Futbolu İnceleme Üzerine

FUTBOLLA BİLİŞ VE DAVRANIŞ YÖNETİMİ

Şunu lütfen çok iyi anlamaya çalışalım: Dünyayı yöneten ve egemenliği
tutan ve sürdüren asla ideolojiler, düşünceler, inançlar, tutumlar ve söylemler
değildir. Dünyayı ve derginin bu sayısında olduğu gibi futbolu anlamak
istiyorsak, hareket noktamız futbolun nasıl örgütlendiği ve yürütüldüğüne
(yani futbolda üretim tarzı ve ilişkilerine) bakmak olmalıdır. Eğer yasalara,
ideolojiye ve söyleme bakacaksak, yasaların, ideolojinin ve söylemin de
üretim tarzı ve ilişkilerine bakmamız ve ideolojinin ve söylemin içeriğini
örgütlü ilişkiler yapısı içinde anlamaya çalışmamız gerekir. İnsan gerçeğini,
bu gerçeğin örgütlenmiş ifadelerinden olan yasalar ve metin içine hapsetmek,
düşünsel olarak inşa edilmiş temsil ile bu temsilin açıkladığı ilişkisel olarak
inşa edilmiş gerçeği ya reddetmek ya da özdeş tutmak demektir ki her ikisi de
insan gerçeğini bilmede doğru yol değildir. Yasalar, ideoloji ve söylem
egemeliği yaratmaz; yasalar, ideoloji ve söylemle egemenlikler meşrulaştırılır,
sürdürülmesi desteklenir; Fabrikayı oluşturan ve yürüten düşünsel olan
(yasalar, ideoloji, söylem) değil, materyal ve ilişkisel olandır.7
Örgütlü futbol, geleneksel eğlencenin parçası olan futbol faaliyetlerini
kapitalist sermayenin kendi mülkiyetine geçirmesine bir örnektir. Aynı
zamanda, kapitalizmde futbol "iş dışı eğlence ve dinlenme" zamanının
kolonileştirilmesini anlatır. Bu kolonileştirme hem ekonomik çıkar hem de
bilinç yönetimi ve ideolojik egemenlik bakımlarından kapitalist sınıfa büyük
faydalar sağlamaktadır: Adının yarısı Türkçe olmayan TÜRKCELL “şimdi
tam zamanı birlikte olmanın” diyen görüntülü ve sözlü anlatıyla izleyicilere
birleştirici duygusallık işliyor. Bizi ve vatanı çok sevdiği için olmalı!
Futbol çoğu kez toplumsal yapı ve grup ilişkileri dışında dinlenme
kavramı içine hapsedilmiştir. Dinlenme kavramıyla birlikte yansız, toplumsal
sorunlar/sorular dışında tutulmuştur. Ayrıca, futbol kendi iç özelliği olan
gerginlik/heyecan ve zevk arama/bulmada ya ihmal edilmiş ya da basit kişisel
dürtüler olarak açıklanmıştır.
Futbol kapitalist toplumun ideolojisinin özünü taşır ve aşılar: Egoist ve
saldırgan bireyciliği teşvik eder. Futbol izleme saldırgan dürtüleri tahrik eder
ve aynı zamanda bu saldırgan dürtülerin boşalmasını sadistçe fiziksel etkinlik
7 Bu konuyu, “ekonomik indirgemecilik” uydurusu ötesinde ayrıntılı olarak incelemek için
dergimizin bir önceki sayısındaki Forum bölümüne bakmanızı öneririm.
Futbolu inceleme üzerine 39
gösterisine izin vererek bu saldırganlığı tasfiye eder. Serbest ve insafsız
rekabet hissini verir, fakat serbest rekabetin sadece serbest-köleler arasında
olduğunu gizler. Fırsat eşitliği masalını sunar, ama güçlü ile güçsüzleştirilmiş
arasında fırsat eşitliği olamayacağını anlatmaz. Otoriteryanizmi, şovenizmi,
seksizmi, militarizmi ve emperyalizmi destekler. Tüm bunların sefilleştirilmiş
kitlelerin sefaletinin garantilerinden biri olduğunu da anlatmaz.
Futbolla popülerleştirilenlerin önde gelen biliş yönetimi anlatılarından
bazıları, ki incelenmesi gerekir, aşağıda sunuldu.
Seyir ve seyirci: Bilişsel ve davranışsal yoksulluğun yaratılması
Takım tutan seyirciler, süregelen ve gereksinimlere göre eklemelerle
zenginleştirilen yerel, bölgesel ve ulusal ayırımlar, sloganlar, giysiler, renkler,
semboller, hırslar, duygular, düşmanlıklar, öfkeler, seviler, otoriteler,
boyunsunu ve direnişler dünyası içine doğmuştur ve içinde yetişirler. Bu
dünyayı belirleyenler, bireyin bireysel tutumları, eğitimi ve saldırganlık
duyguları değildir. Sorun, gerçekte, çağımızın insanlık durumu ve bu durumu
yaratan ve sürdüren güçlülerin “ekmek ve sirk politikasıyla” rahatlatma ve
“böl, birbirine düşür ve yönet” politikasıyla” delirtme ve kudurtma işiyle
bağıntılıdır. Bu durum, egemen uluslararası ilişkiler düzeninin beraberinde
getirdiği, incelikle işlediği ve beslediği bir durumdur. Dolayısıyla, seyircileri
aşağılama ve holiganizm ile suçlama gibi açıklamalar ötesine geçip, seyirci
davranışlarını bireysel tutumlar ve eğitim seviyesi içine sıkıştırmadan,
endüstriyel ve siyasal biliş yönetimi içine yerleştirerek incelemek gerekir.
Gençlerin futbol ilişkisindeki taşkınlıkları ev, çevre ve egemen kültürel
ilişkiler içinde duydukları ezilmişlik ve yenilmişliklerinde kendilerine
futbolda taraftarlık yoluyla psikolojik ezme fırsatı bulmaları ve düzeni
bilinçsizce desteklemeleri incelenmesi gereken en önemli konular arasındadır.
Gençlerin seyirci ve taraftar olarak taşkınlıkla elde ettikleri kazanç, belki de
ekonomik, siyasal ve seks sıkıntılarından kaynaklanan "psikolojik
boşalmadır." Bunun üzerinde durulmalıdır. Fakat asıl üzerinde durulması
gerekenlerden biri de şudur: Gençliğin siyasal ve ekonomik alandan
uzaklaşarak futbolda şiddete yönelmesi ve bazılarının suç işlemesi, özellikle,
meşruluk krizindeki bir siyasal ekonomik sistem için oldukça önemli bir
kazançtır. Öfkelerin ve tatminsizliklerin gerçek nedenlerine yönelme yerine,
futbol alanına yönelerek insanların deşarj olmasında egemen düzenin kazancı,
kendi varlığını koruma, sürdürme ve geliştirmedir. Taraftarların takımlarının
amblemi ile övünç duymaları ve sokaklara dökülüp yaptıkları eylemler, Roma
40 İrfan Erdoğan
arenalarında gruplaşmış kölelerin ve köle-köylü-seyircilerin zafer çığlıkları ve
övünç\gurur hisleriyle paralellik taşır: kölenin farklı üretim tarzı ve ilişkileri
içinde zincirine vuruluş örnekleridir bunlar. Bir futbol takımının taraftarına
“kazandırdığının” anlamı, İngiliz emperyalizminin Afrika’ya getirdiği ve
Afrika’dan götürdüğüne benzer: İngiliz emperyalizmi Afrika'ya tanrının
kitabını ve düzenini getirdi ve Afrikalılar tanrı aşkı, aile değerleri ve vatan
sevgisiyle dolup taştılar. Afrika'ya bu soyut hisleri getiren ve vatan için aynı
vatandaki vatandaşları birbirine düşman eden İngiltere (ve Afrikalı
işbirlikçileri) ise Afrika'nın altınına ve maddi zenginliklerine kondular.
Herkes memnun: Birileri düşlerle ve tarih boyu birbirini yeme işiyle. Birileri
de materyal zenginliklerin kontrolüyle. Birileri birilerine “Kral Harun da
mezara kefenle gitti”; “yukarıya bakma, aşağıya bak ve şükret”; “vatan benim
için ne yaptı” diye sorma “ben vatan için ne yaptım” diye sor; “ya sev, ya terk
et” dedirten gerizekalılığı işlemek zorunda, aksi taktirde, yönetme ve “serbest
köleliği sürdürme” işi ciddi ölçüde zorlaşabilir.
Sadece Türkiye’de değil, gelişmiş kapitalist ülkelerde de, örneğin kibar (!)
İngiliz medeniyetinin ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde de, insanlar neden maç
öncesi, maç sırasında ve sonrasında etrafına saldırıyor? Bunun önemli bir
nedeni insanın yaşadığı ve kontrol edemediği yenilgiler dünyasında, yenme
umuduyla geldiği maçtaki yenilgiyi kabul edememesi ve yendiğinde de
güçlülüğünü şiddete kadar varan coşkuyla ifade etmesi olabilir mi? Bunu
bilmek elbette gerekli; fakat bunu bilmek bizi, “bireyi eğitelim” sahtekarlığına
götürüyorsa, bu aslında utanç verici bir bilme ve çözüm olur. Maçla ilgili
taşkınlık, ücretli-köleliğin getirdiği iş dünyasındaki (fabrikadaki, iş yerindeki)
yenilgiye boyun sunma bağlamından farklıdır. İşten atılma ve işsiz kalma
korkusu yoktur. Takım tutma ile gelen davranış, yenilgide (kazandığında)
öfkeyi (sevinci) içine atmak zorunluluğunu doğurmaz. “Okulumuza öğretmen
istiyoruz” diye pankart açan küçük çocukları “terörist” diye mahkemeye veren
hasta bir egemen yapı için, taşkın taraftar ve ırkçılığı teşvik eden medya çok
işlevseldir. Seyirci, baskı altında engellenmişliklerinden deşarj olmanın
risksiz olasılığıyla şiddet kullanmaya ve “düzene tehlikeli olmayan” kamu
düzenini bozmaya yatkındır. Birey, benzer psikolojiyle dolu bu sürü içinde,
birikmiş öfkesini çıkartabilecek ve sıyrılıp gidecek güçte hisseder kendini. Bu
nedenle, sürü gibi gruplar halinde şehrin sokaklarına dökülür; "takımı"
yenildiği için küfürler yağdırarak dolaşır. Burada sürülüğün nedenini sürüde
bulan ve beslediği sürüden bile ödü kopan kapitalist sürü psikolojisi
anlayışından bahsetmiyorum. Faşist\kapitalist düzende ezilenlerin faşistçe
Futbolu inceleme üzerine 41
ezilmelerinin öfkesini faşistçe davranışla, yapabileceklerini anladıkları
durumlarda, ifade edip geçici rahatlık sağlamalarından bahsediyorum.
Ezilmişin öfke dolu psikolojisini ve bu öfkesinin egemen düzene tehlikeli
olmayacak bir şekilde (gerçekte faydalı bir şekilde) ifade alanını ve tarzını
açıklamaya çalışıyorum. Özlüce bir bilinç yönetiminin başarısını açıklıyorum.
Elbette, milli takımın başarılı olduğundaki sevinç ve mutluluklar da bu
durumun bütünleşik bir parçasıdır: Sevinecek, kutlayacak, mutlu olacak,
devletin polisi tarafından dayak yeme riski olmadan sokaklara dökülebilecek,
bol bayraklı şenlik yapabilecek. Bu, serbest köleye bahşedilen ender ifade
özgürlüklerinden biridir; hiçbir şeyi olamayanların ve sahip olamayanların
soyut sahipliklerle avunmasına ve avutulmasına bir örnektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder